İlgini çekebilir

Mukime Fıratoğlu kimdir?

Biyografi Güncellenme Tarihi: 04.05.2021 15:52

Tuba Emlek Kimdir ?

Tuba Emlek Biyografisi

Tuba Emlek kimdir? Halk TV kanalında sıkça ekranlarda gördüğümüz sunucu Tuba Emlek kaç yaşında? Nereli? Boyu ve kilosu kaç? Eşi kimdir? İşte biyografisi ve kısaca hayatı!

Tuba Emlek, sunucu, yazar ve aynı zamanda program yapımcısıdır. Halk TV kanalında genelde siyasi programların sunuculuğunu yapmaktadır. Köpekleri çok sevmekte ve özgürlüğe oldukça fazla önem vermektedir. Kısa saç sitili ile dikkat çeken Tuba Emlek bugüne kadar 5 kitap yazmıştır. Bunlar İz Bırakanlar 1, Korkma Vicdanlar Yanılmaz, Şiir Adam Cahit Sıtkı Tarancı, Çağdaş Kadınlar adlı kitaplarıdır.

Günümüzde Tele 1 kanalında 'Mercek' adlı programın sunuculuğunu yapmaktadır. 

Dialog Anlatım İletişim’de Spikerlik ve Sunuculuk üzerine eğitim almıştır. Volkan Uras ile evlidir. Tuba Emlek'in nereli olduğu nerede doğduğu yada kaç yaşında olduğu gibi detaylar güncellenecek.

Benzer Biyografiler


2 Yorum

  1. Neslihan Akan

    2 Haziran 2021 at 20:28

    Nuri Doğan, zaman ayırmış, hiçbir şekilde üşenmemiş ve uzun bir yorum yazmışsınız. Ben, okurken içinde kayboldum açıkcası. Neyi hedef gösterdiğiniz, neyi savunduğunuz sürekli referans gösterdiğiniz Kur’an sureleri ile paralelllik gösteriyor mu, cümlenin başında gösterirken evet ama sonunda hayır göstermiyor mu…., anlamadım. Keşke daha kısa ve anlaşılır yazsaydınız. Sonuçta din adamlığı radikal bir kurumsallık gerektiriyor. Bu adamlar onlara ne öğretildi ise onu papağan gibi tekrar ediyorlar. 1400 senelik bir dinin ve kitabının ne demek istediğini bu kadar çok konuşup, hala anlamayan yada anlayamayan kaç toplum var bilemiyorum ama laik düzeni dini, dili önemli değil herkes rahatça anlayabiliyor. Tabii ki merdiven altı medrese eğitimi almış ve ideolojik olarak eğitilmiş her türlü radikal hariç…..

    Reply
  2. Nuri DOĞAN

    3 Mayıs 2021 at 15:32

    Sayın Tuba Emlek’e,
    Sn Tuba Emlek eliyle Sn M.Ali Güller’e ve Sn Ümit Zileli’ye ve Sn Cemil Kılıç’a

    20 Nisan 2021 günü tele1’de Mercek Programı’nda İlahiyatçı Yazar Cemil Kılıç’la yaptığınız söyleşiyi izledim.. Doğrusu bir din adamı karşısında bir bilimsel duruş olmadan kitlelere ulaşıyorsa, hele de bu kişi “aydın din adamı” olarak biliniyorsa !? Bu durumda, genellikle çağdaşlığa, laikliğe, aydınlanmaya alttan alta zarar veren bir din/İslam güzellemesi söz konusu oluyor..
    C.Kılıç, görselleri sunulan iftar sofralarını Kuran’ın Maun ve Bakara Sureleri bağlamında değerlendirerek söz konusu iftar sofralarının İslami ve Kuran’i olmadığını belirtiyor. Ve devamında ramazan/oruç, yoksulluk, namaz, Kuran kursları ve bazı güncel sorunlarla ilgili görüşlerini açıkladı.. C.Kılıç’ın anlattıkları genellikle yanıltıcı ve İslam güzellemesi.. Bu açıklamalarını kısaca eleştirme gereği duyuyorum..
    Bizdeki ilahiyatçılar ve din adamları, sömürü sistemini/kapitalizmi dikkate almadan zenginleri ve özellikle de zenginlerin dindar görünenlerini eleştirirler, yoksulluğa çözüm olarak da ısrarla Kuran’daki Maun Suresine atıfta bulunurlar. Yardım, bağış, sadaka, zekat anlamındaki Maun Sure’si şöyle; “1.Dini yalanlayanı gördün mü? 2.İşte öksüzü iten kakan odur. 3.Yoksulu doyurmaya önayak olmayan odur. 4.Vay haline o namaz kılanların ki, 5. Onlar gafildirler. 6. Onlar riyakarlık yapanlardır. 7.Onlar zekat vermeyi menederler”.( Din ve Dil Uzmanlarınca Hazırlanan Kur’an-ı Kerim Türkçe Anlamı. Milliyet Yay.)
    C.Kılıç’da bu sure bağlamında, “ramazan, yoksullukla mücadele ayı olmalı”, “yoksulluğun ortadan kaldırılması olarak görülmeli” .. “birileri yoksul birileri zengin olacak bu Cenabi Allah’ın takdiridir demek bu İslam’ın amacına ve ruhuna uygun değil” diyor.
    Bir toplumdaki yoksulluk, esas olarak sömürüden kaynaklanır . Sömürü bir toplumu da ki diğer bütün olumsuzluklara (haksızlık, hırsızlık, ahlaksızlık, yolsuzluk, çevre-doğa talanı, , vd, vd) kaynak oluşturur. Yoksulluk ancak, adil-eşitlikçi, düzenli-planlı bir üretim-tüketim sistemi ile yok edilebilir. Yoksulluğun ve zenginliğin devlet ve din katında -en başından beri- meşru olarak kabul edildiği toplumlarda, yoksulluğun yardım ve bağışlarla çözülebileceğini iddia etmek iyi niyetten öte bir anlam ifade etmez..(Ülkemizde nüfusun %40’ını oluşturan açlar-yoksullar ülke gelirinin %17,1’ini en yüksek gelire sahip %20 de ulusal gelirin %46,3’ünü tüketiyor. TÜİK 2019 verileri) C.Kılıç’da yoksullukla mücadele ya da yoksulluğun ortadan kaldırılması derken, din, devlet, sınıf ve üretim ilişkilerinden bağımsız ya da bihaber olarak niyetini açıklıyor.
    C.Kılıç’ın savının aksine; zenginliğin fakirliğin Allah’ın takdiri olduğu birçok ayette belirtiliyor.. “Zengin eden ve sermaye sahibi kılan O’dur. (Necm 48)”, “Dilediğine bol, bol rızık verir, dilediğinin rızkını daraltır.”Şura 12, Ankebut 62, Bakara 212, Rum37.. “Allah hükümranlığı, mülkünü dilediğine verir. (Bakara 247)”, “Ey Muhammed de ki: “.. mülki dilediğine verirsin, dilediğinden çekip alırsın, dilediğini yükseltirsin, dilediğini alçaltırsın.(Al-i İmran 26)”, “Kimi dilerse azap eder, kimi dilerse merhamet eder.” Ankebut 21, Fetih14, Maide 18, Bakara 212… bu şekilde daha onlarca ayet var.. Yine bu bağlamda, Enam165 ayette; “.. size verdiği şeylerle sizi denemek için bir kısmınızı, bir kısmınıza derecelerle üstün yapan O’dur.” diye, Nalh 75. Ayette ise, “.. Hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan köle ile kendisine verdiğimiz güzel nimetlerden gizlice ve açıkça yoksullara sarf eden kimse eşit olur mu?” diye de köle ve yoksul ile efendi farkı arasındaki uçurumun meşru ve doğru olduğu belirtilmektedir..
    İlahiyatçı, aydın din adamı C.Kılıç, sınıfsal önermelerine devam ediyor; “..ramazanda fitre, fidye sadakaları var, müslümanlar isterlerse zekat ve kurbanlarını da ramazanda yapabilirler, başka sadakalar.. gerekse infak müessesesi ramazan ayında en yüksek noktaya çıkarılır” diye sadaka! güzellemesi yapıyor..!?? Hoca, bu kez yoksulluğun ortadan kaldırılması yerine, uçurumun bir nebze kapatılmaya çalışılmasını öneriyor.!? (abç)
    Hocalar ve tabi C.Kılıç’da, sadaka (bağış), fitre (bağış, hibe, ihsan), fidye (harç, vergi, kurtulmalık), zekat (her yıl artan mal ve paranın yoksullara dağıtılmasının zorunlu olduğu kırkta biri, bağış, hibe, fitre..), infak (besleme, iyilik, iaşe..) ve kurbanın Türkçe karşılıklarını ifade etmeden yoksulluğa, sefalete, sömürüye çözüm olarak açıklıyorlar. Oysa bu yardım biçimlerinin hepsi muhtaç olanlara acıyarak yapılan iyilik, acımalık, bağış, hepsi sadaka.. Yukarıda ayetler de belirtildiği gibi insanlar arasında derecelerle farklılıklar, hatta köle-cariye, yetim, yoksul ile efendilerin olmasının Allah’ın takdiri olduğu Kur’an da sıkça belirtiliyor..
    Sadaka, fitre, fidye, zekat, infak, kurban yardımlarının ve ganimet dağıtımının kimlere nasıl yapılacağı/dağıtılacağı çeşitli ayetlerde açıklanmaktadır. Örneğin Bakara 177; Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyi olmak demek değildir. Doğru ve iyi olan, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba, peygamberlere inanan, Allah sevgisiyle yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yolda kalmışlara, isteyenlere ve esirlere mal veren, namaz kılan, zekat veren, sözünü yerine getiren, darda ve savaş alanında sabredenlerdir. İşte onlar doğru olanlardır.. (age) ve Tevbe 60, Haşr 6-9, Enfal 1,41,69,…. Kısaca, “muhtaç olmak” durumunu ortadan kaldırmak yerine, yoksullara acımalık olarak yardım ve iyilik yapılması vaaz ediliyor..
    Hoca devam ediyor, “..Bütün zenginler, varsıllık-yoksulluk uçurumundan utanç duymalı, servetlerinin bir kısmını infak etmeliler. Bu Bakara 185’de açıkça belirtiliyor, infak edin, paylaşın diyor. Fidye, fitre verin bunu artırın, hayrı çoğaltın diyor. Fakat bunlar yapılmıyor…”
    İlahi hoca! Hayrı çoğaltmak yoksulluğa çözüm getirmez, “utanç duymalılar” diye sitem ettiğin zenginler de sana; “zenginlik- fakirlik Allah’ın takdiri” diye -yukarıda bazıları belirtilen- onlarca ayet sayarak sınıfsal yanıt verirler..!
    Hocanın sözünü ettiği Bakara (İnek, Sığır) Suresindeki ayetler; “(183 )..sizden öncekiler gibi oruç size de farz (şart) kılındı. (184) Sayılı günlerde hasta ve yolcular orucu yer, sonra yediği gün sayısınca oruç tutar, oruca dayanamayanlar her gün için bir yoksulu doyurur, fakat oruç tutmak daha hayırlıdır . (185) Ramazan ayı, doğruyu bildiren, doğruluğa ait apaçık delillerden ibaret olan, doğru ile yanlışı ayırt eden Kur’an bu ayda indirildi. Sizden kim bu aya erişirse orucunu tutsun…” şeklinde ifade ediliyor. (age)
    Yukarıda da belirtildiği gibi, sadaka, fitre, fidye, zekat, infak, kurban gibi incitici hayır uygulamalarıyla (acımalık, yardım, bağış, iyilik.. uygulamalarıyla) İslam coğrafyasında 1400 yıldan beri yoksulluğa, sefalete, haksızlığa, sömürüye -bir nebzede olsa- çare sağlanmıyor.. aksine bu olumsuzluklar giderek artıyor..! Artıyor zira İslam zenginliği-yoksulluğu meşru olarak, hatta sınıfsal ayrımı kader olarak görüyor..
    C.Kılıç’a göre, “.aslında ramazan sınıfsal mahiyeti olan bir ritüel, ramazan vesilesiyle yoksul-zengin arasındaki fark kapatılmaya çalışılmalıdır. Ramazanda birinci yükümlü farz olanlar varsıllar, yoksullar değil.. yoksullarda sıhhatleri elveriyorsa tutabilirler sevaplarını alırlar.. ‘tutamazsanız bir yoksulu doyuracak kadar fidye verin’ diyor, tutamayan yoksul yoksula mı fidyemi verecek muhatap belli zengine söylüyor.. İçki ve namaz konusunda da, “.. namaz bir bilinç eylemidir.. ne söylediğinin farkında oluncaya kadar namaza yaklaşılmaması gerektiğini ..naklediyor..
    “C.Kılıç, yine mantık yürütüyor..! Hocanın belirttiği ayetlerde yoksul-zengin ayırmadan sınıfsal bir belirleme olmadan; “size farz kılındı.., sizden kim bu aya erişirse oruç tutsun” deniyor.. İlahi C.Kılıç! dini söylem tanrı sözüdür! Vahidir! O ne derse odur.. Yoksulda olsa oruç tutacak! Tutamıyorsa kendisi gibi bir yoksulu doyuracak..! Evet, din de mantık aranmaz..! Sn Kılıç, “.. namaz bir bilinç eylemidir.. içkiliyken ta ki ne söylediğinin farkında oluncaya kadar namaza yaklaşılmaması gerektiğini ..” naklederseniz, içki içenlerin %80’i ne söylediğinin farkındadır, o halde namaz kılabilir..! İşte böyle hoca! dinde mantık aranmaz.. tutarlılık, bilimsellik olmaz.. Vahiy ne diyorsa odur..! Cemil Hoca! sen, cüz’i iradenle, kür’i iradeye karşı mantık yürütüyorsun..!?
    C. Kılıç’ın anadilde ibadet anlayışına genelde katılıyorum.. Programın ilerleyen sürecinde M.A.Güller, hocanın zengin, yoksul söylemi nedeniyle olacak ki “ ..sınıfsal perspektifle yaklaşan yayın yapıyor olmamız kendi başına çok kıymetli” diyor!? Güller’in yaklaşımından, sadakanın yoksulluğa çözüm getiren kıymetini mi anlayacağız..? Ve Ü. Zileli’nin 128 miyar dolarla ilgili sorusuna C.Kılıç, “.. yalan, riya, gösteriş, kul hakkı yemek, iftira atmak, insanları bölmek parçalamak, kutuplaştırmak asıl orucu bunlar bozar, asıl oruç karakter meselesidir, nefsi terbiyedir, sadece mideyi aç bırakmak, vücudu susuz bırakmak değildir” diyor ve “asıl orucun anlamını idrak edeceğimiz günler için niyaza..” çağırıyor..!!? İkibinlerde!? Sosyal devletin, her yurttaşının insanca yaşamasını sağlamakla yükümlü olduğunun biliniyor olduğu iletişim çağında!? Açlığa çağrıyı!? Ancak din adamları vede C.Kılıç gibi “aydın din adamı” yapabilir! Kalsın hoca kalsın niyazın..!! Bu halka aç kalmanın,sadakanın olmadığı çağdaş yaşam (eşit, adil, laik, bilimsel.. yaşam)lazım..
    Hoca, “asıl orucu bozan şeyleri” açıklıyor.. bilgisizliğimi bağışlasın! Ancak Kuran’da ve kaynaklarda, “Orucu Bozan Şeyler” yeme- içme ve kadınlara yaklaşma ile ilgili olarak ele alınıyor.. Evet dinde mantık aranmaz! Dinde mantık ararsanız, “oruç karakter meselesidir, nefsi terbiyedir.. vb“ vaaz ettiğinizde karşınıza, “.. sadece bakmak veya düşünmek suretiyle inzal olmak orucu bozmaz.” gibi kurallar çıkar.. (Bakınız. DİB. İslam İlmihali “Orucu Bozmayan Şeyler” s.279 ve diğer ilmihaller..)
    “Diyanet İşleri Başkanı’nın yurttaşlar acısını paylaşamazken, tarikat liderinin izdiham olan cenazesine katılıp, ‘bütün yaşadıklarımızın imtihan olduğunu sabır ve şükürle bunu aşacağımızı’ söylediğini bunu nasıl değerlendirdiğini ..” sordunuz.. Sn Emlek, Diyanet İşleri Başkanı bunları kendi düşüncesi olarak söylemiyor! Kuran’da bu husus da birçok ayet var, başkan onları naklediyor. (bakınız Kuran Enam 165, Ankebut 2-3, Tegabün 14-15,Enfal 28..) Bir din adamının bunları, yada kadınlara yönelik şiddeti savunduğunda yada 4kadınla evliliği ve dilediği kadar köle kadını ile birlikte olabileceğini, kadınların erkekler karşısında yarım haklarının olduğunu, erkeğe itaat etmesi gerektiğini, kısası, hırsızın ellerinin kesilmesini, inanmayanların acımadan öldürülmesini, yerlerin göklerin 6günde yaratıldığını, ayın 2ye bölündüğünü.. vd, vd, dile getirdiğinde insanlarımız bunları din adamının kendi görüşleri olduğunu sanıyorlar ve “dinimiz mantık dinidir .. hoca uyduruyor” vb söylemlerle din adamına karşı çıkıyorlar, eleştiriyorlar, sorguluyorlar… Oysa bunları.. dillendiren din adamları kendi düşüncelerini değil, doğrudan Kuran’dan ve hadislerden aktarıyorlar… Sorgulayanların karşısına Ayet ve hadisler çıkıyor.., ve ayeti, hadisi bir şekilde sorguluyorlar buda yok edilmeye çalışılan aydınlanmaya “cüz’i” katkı sağlıyor..!? İmam Hatip öğrencileri arasında son yıllardaki deizme-ateizme yönelimler de bu bağlamda ki gelişmeler olsa gerek ..
    C.Kiliç’ın Kuran Kurslarında Kuran’ın anlamının öğretilmesini vb öneriyor. Çok basit, çocuklarımıza bilimsel bir eğitimin/sosyal bilgilerin bir bölümü olarak bütün dinler hakkında bilgi verilmeli…
    Sn Emlek, Sn Güller, Sn Zileli size, “aydın din adamı” tavrı nedenle yazıyorum.. Evet, sıradan din adamının söylemleri mantıksız bulunuyor ve sorgulanıyor.. Ancak “aydın din adamı”nın eğip bükerek, parlatarak, günümüzde kabul edilir hale getirerek söyledikleri çoğu kez sorgulanmadan kabul ediliyor. Buda yok edilmeye çalışılan aydınlanmayı olumsuz etkiliyor.. Öyle ki “aydın, ilahiyatçı yazar “ C.Kılıç, sadaka ile toplumdaki yoksulluğa çözüm sağlanacağını, sağlanabileceğini ileri sürüyor ve sizlerde hiçbir eleştirel yaklaşımınız olmadan onaylıyorsunuz.. Bu nedenle sizlerin Kuran’ı okumadığınız yada anlayarak okumadığınız kanısına vardım.., dilerim yanılıyorumdur..
    Sonuç olarak vurgulamak istiyorum ki; din adamlarının, özelliklede “aydın din adamlarının” karşılarında bilimsel bir yaklaşım yoksa o koşullarda anlattıkları din güzellemesi oluyor.. Ulema, 1400yıl öncesinin söylemlerini yorumlayıp günümüzde kabul edilebilir hale getiriyorlar aydınlanmaya, laikliğe çağdaşlığa, bilimselliğe gölge ediyorlar.. Demem o ki din adamlarının belirttiği kaynağı (Kuran’ı) okusanız, anlasanız da laikliğe, aydınlanmaya gölge edilmesine öyle destek olsanız.. yada olmasanız..
    Kolay gelsin.. / Nuri Doğan

    Reply

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir