Hülya Gülbahar, 1960 yılında İzmir'de doğdu. Memleketi İzmir'de bulunan Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi bölümünden mezun oldu. Avukat olarak hayatını sürdüren Hülya Gülbahar, zor şartlar altında okumuştur.
Babası esnaf olan Hülya Gülbahar'ın annesi ise bir dönem Almanya'da işçi olarak çalışmış sonrasında Türkiye'ye dönerek tekel bayisinde mevsimlik olarak yer almıştır. Kendisi dışında 4 kardeşi daha bulunan Avukat Hülya Gülbahar, kardeşleri arasında en büyükleridir.
Ailesinin maddi durumunun çok iyi olmaması, onun evde kardeşleri ve ev işlerine önderlik etmesine iten sebep olmuştur. Henüz 10 yaşındayken ev işlerini, temizlik ve yemek gibi işleri yapmak durumunda kalmıştır. Bunca zor şarta rağmen İzmir 50. Yıl Anadolu Lisesini kazanmıştır. 4 yıllık eğitimi boyunca bir çok sınavda başarı elde etmiş ve hedef olarak Avukat olmayı istemiştir. Sınavlarda iyi derecede puan alan Hülya Gülbahar, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazanmış ve başarıyla diplomasını almıştır.
Kadınların kendilerine güvenmesi, güçlü olması ve haklarının mutlaka savunulması üzerine duran Hülya Gülbahar, 1978 yılından bu yana Türkiye Kadın Hareketi (TKH) savunucularındandır.
Kadınlara yönelik uygulanan şiddetlerin tamamen karşısında duran ve kendisini adeta buna adayan Hülya Gülbahar, İstanbul'da bulunan Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı üyesi ve gönüllü avukatıdır.
Medyanı kadınlara ayrımcılık yapmasını önlemek amacıyla kurulmuş olan Medya İzleme Grubu’nun kurucuları arasında yer almaktadır.
Kadınların ve erkeklerin her alanda eşit olarak temsil edilmelerini savunan bir kadın örgütü olan KA-DER'in yönetim kurulu başkanı olarak 2007-2010 yıllarında görev yapmıştır.
Kadına yönelik şiddet ile ilgili şu açıklama da bulunmuştur;
“Türkiye’de bugün kadınlar öldürülüyor ve şiddete uğruyorsa, boşanma hakkını, istediği insanla evlenme hakkını, çalışma hakkını, kıyafetini özgürce seçebilme hakkını, miras hakkını savunduğu için öldürülüyor! O yüzden bu söylemler (Tuğrul İnançer’in söyledikleri:
Bu tür sözleri, fikir özgürlüğüymüş ya da birinin saçmalamasıymış gibi değerlendirmek de cinsiyetçiliğin bir başka türü. Kültür Bakanlığı’nın müsteşarı, 5 dil bilen bakanlık çalışanı kadınlara, “Sarma yapmasını ve çay demlemesini bilmiyor!” diyerek 'hayat bilgisi' dersi vermeye kalkıyor. Ama görevinden alınmadığı gibi, o koltuğu da işgal etmeye devam ediyor. E sonra ne oluyor? Onun altında çalışan biri de, kadınlarla erkeklerin aynı odada çalışmaması gerektiğini, hatta aynı koridorda birlikte yürümemesi gerektiğini söyleyebiliyor. Ayrımcılık ve mobing değil de ne bu? O kadar çok iş yerinde Alevi ve kadın oldukları için kendilerini yapılan işkencelerle ilgili başvuru geliyor ki. Dün yoktu böyle şeyler…' 2014, maalesef kadınlar açıdından iyi bir yıl olmadi, 2015'in farklı olmasi dilegimizle...''